Zeytin Ağacı

Çoooooooook uzun zaman sonra yeniden herkese merhaba. Bir süredir kendimi aldım bir yola çıktım. Sandığımdan uzun, düşündüğümden sancılı ama tahmin ettiğimden çok daha keyifli bir yola… Öyle güzel yol arkadaşları edindim ki bu süreçte hepsine tek tek teşekkür ederim. İyi ki sizlerle kesişti yollarım iyi ki sizlerdiniz yol arkadaşlarım. Peki bütün bunların Zeytin Ağacı’nın 2. Sezonuyla ne alakası var? Dediğinizi duyar gibiyim. Öyle bir alakası var ki hazırsanız başlıyorum.

Bu yolculuğa çıktığımdan beri zaman kavramım biraz karışmış olabilir. Ancak yaşadıklarım zaten beni zamanda yolculuğa çıkardığı için çokta bir önemi varmış gibi hissetmiyorum. Zeytin Ağacı’nın ilk sezonunu izlediğimde ben de aile dizilimine kıyısından köşesinden başlamıştım zaten. Öyle bir ana denk geldi ki dizi aslında bana bu yola madem çıktın devam et mesajını verdi. Düşünsenize bir şey yaşamaya başlıyorsunuz sonra karşınıza sizin yaşadığınız durumun dizisi çıkıyor. Aile dizimine gidiyorum bir bölüm daha izliyorum çifte aydınlanma yaşıyorum. Bu arada aydınlanma yaşıyorum dememe bakmayın öyle erdim, ben oldum falan gibi bir duygu değil bahsettiğim. Yaşadığınız o anların daha da anlam kazanmasına dönüşmesini yaşadım bir süre. İnsanlar diziyle ilgili yorum yaparken ben “oha neler oluyor ya?” Diye geçirdim günlerimi. 

Bu süreçte ben devam ettim aile dizimine. Zeytin Ağacı’nın 2. Sezonu beni çok etkiledi. Ara ara durdurup devam edemediğim anlar oldu. Özellikle bir sahne vardı, göç esnasında arkalarında bıraktıkları yaşlı bir kadın. Yazarken bile şu anda gözlerim doluyor. Onun o bekleyişi, kimsenin onu gelip almaması ya da alamaması ama onun senelerce hala beklemesi benim içime öyle bir oturdu ki size anlatamam. Benim diziyle ilgili yorum yapmam, konuyu ya da oyuncuları eleştirmem çok yersiz olur. Çünkü içimden gelmiyor. Anlattıkları hikaye, duygu, durum beni o kadar etkiliyorki. Ne yaşıyorsak hayat bize bir şeyler öğretmeye çalıştığı için yaşıyoruz.

İsyan bayrağı çektiğim süreçlerden şimdi bunu neden yaşıyorum ne öğrenmem gerekiyor acaba kısmına geçtim. Bu arada bunu böyle anlatmama bakmayın arada yine düştüğüm dibe vurduğum zamanlarım oluyor ancak bu sefer yolumu biliyorum hemen atmam gereken adımı atıp daha hızlı toparlayıp devam ediyorum, en azından etmeye çalışıyorum. Bu süreçte biraz neler yaşadığımı anlatmak istiyorum. Kendimle tanıştım tekrar, yüzleşmem gereken ne varsa yüzleştim, kabul etmedim, direndim, teslim oldum bir sürü duyguyu aynı anda yaşadım. İşin en ilginç tarafı neydi biliyor musunuz? Ne yaşadığımla ilgili hiçbir fikrim yokmuş. Kendi duygularıma o kadar sağır olmuşumki içimde kendini paralayan çığlık çığlığa feryat eden kendimi duymaz olmuşum. Şimdi en azından kendime sormayı öğrendim. En zoru da bu. Birçok konuyu hızlıca anladım, çözmeye başladım, başladığım noktada asla değilim ama kendimi duyma kısmı en zor olanıydı. Ne yaşıyorum ben ya dediğim an bende film koptu. Bazı adımlar atmam, bazı kararlar vermem gerekiyormuş o ana kadar farkında değilmişim… Böyle bir yolda yürürken Zeytin Ağacı’nın 2. Sezonu işte bana biraz ağır geldi. Ağlayamayan biri olarakta nasıl içimin şiştiğini, göğsüme nasıl koca bir filin oturduğunu size anlatamam. Ufak bir önerim olacak haddim olmayarak ama kendi içinize dönün ve kendinize kulak verin. Size söyleyecek ne çok şeyi var iç sesinizin inanamayacaksınız. 

 Gelelim işin magazin kısmına, oyunculuk kısmına en merak edilen kısmına. Neymiş efendim Tuba Büyüküstün Seda Bakan’ı çok fena bozmuş, zaten hiç iyi bir oyuncu değilmiş miş miş muş muş. Bununla ilgili zaten bir tweet atmıştım. Siz burada Tuba’yı gömerken bir kaç güne yanyana bir fotoğraf gelir demiştim ki zaten çok sürmedi geldi. O yüzden insanların duygu durumlarını, aralarındaki ilişkileri bilmeden yorum yapmayın. Kraldan fazla kralcı olmaya da hiç gerek yok. Çünkü unutmayın ne çok konuşan HAKLI ne de az konuşan HAKSIZ olmuyor. Kim neden konuşuyor kim neden susuyor kimse bilemez. Herkesin kendi hesabı sorumlu olduğu kendi defteri var.

Tekrar buluşmanın keyfi, heyecanı ve birde ricası olacak. Beni bu yolcuğumda yalnız bırakmayın olur mu? Sevgiler.

SEYİT AYDOĞAN

Categories:

Tags:

No responses yet

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir